Kenya gezi notları

Kenya gezi notları

Tarih: 10 Ekim 2018


Kenya gezi notları

“ Komutanım ( genelde bana bu şekilde hitap eder) seni Kenya'ya göndermek istiyorlar, gider misin?”

İznik tepelerinde zahter (dağ kekiği) toplarken, telefonumdaki ses (Celalettin Yüksel)  böyle söylüyor ve devam ediyor: şayet kabul edersem pasaportumun ön yüzünün fotoğrafını ulaştırmamı ve acele etmemi. Niye kabul etmeyecekmişim –Allah verdi iki göz durumları –

Öteden beri gezmeyi, yeni yerler görmeyi, kendimce keşifler yapmayı bir hobi edinmişimdir.

Fakat böylesi durumlar artık “hobi” olmaktan çıkıp vazife halini almaktadır misal: Hindistan kurban organizasyonu (2008), Filistin'e yol açık (2009), Mavi Marmara (2010) içinde yer almamız gereken işlerden bazıları idi. Eh madem şimdi rota Kenya idi ve bizde “ ibn-üs- sebil (yolun oğlu) idik, Kenya olmuş Konya olmuş bizim için fark etmez. Bütün arz ve bizler dahi Rabbimizin idik. Şu halde Rabbimizin arzında gezip ne var ne yok anlamalı, varacağımız ülkelerin insanlarını ve hallerini görmeliydik.

“ Sizden önce nice medeniyetler, yaşam tarzları, kanun olmuş olaylar geldi geçti. O halde yeryüzünde gezip dolaşın..”  (1)

Bunun gibi başka ayetler de var Kur'an-ı Kerim'de: seyahate teşvik eden, gezmemizi, ibret almamızı, dersler çıkarmamızı ve bilgi sahibi olmamızı öğütleyen.

Şu halde tarih okumaları yapmak, arkeoloji nedir bilmek, az buçuk antropoloji merakı olmak, dünyanın genel coğrafyasından anlamak pek de fena olmaz diye düşünüyorum. Medine'nin Mekke'nin kuzeyinde kaldığını bilmeyen bir Müslüman hocasından eksik not alır. Şiilik ile Şafiliği ayırt edemeyen bir kişinin dini arkeolojisinin ne kadar zayıf olduğu hemen ortaya çıkar. O vakit geç kalmadan okumalı, seyahat etmeli ve bunları sentez etmeliyiz.

HAZIRLIKLAR BAŞLASIN

Telefon görüşmesinin akabinde İstanbul'a dönüyor ve pasaport için müracaat ediyorum, ertesi gün pasaport, adresime teslim ediliyor. Fakat Sadakataşı'ndaki görevliler “sarıhumma “ aşısı olmamın gerektiğini ifade ettiler. Kenya girişte kontrol edebilirmiş. Karaköy  “Hudut ve sahiller sağlık genel müdürlüğü” aşıyı yapabilmeleri için doktorumdan izin almamın iyi olacağını söylediler, çünkü doldurmamız gereken formlarda kronik kalp ve böbrek hastalıklarımızın olup olmadığı soruluyordu. Bende ikisi de mevcut olunca, özellikle böbreklerden dolayı tasdik almam gerekiyordu, onu da hallettik çok şükür.

YOL ARKADAŞLARIMLA TANIŞIYORUM

Bu arada Ümit Bilbay ile sürekli temas halindeyim. Kendisi gurubumuzun yöneticisi, genç bir arkadaş, munis ve sakin bir yapısı var, yani: her yol bana uyar abi gibi. Sadakataşı görevlisi Ahmet biletlerimizi e-posta olarak ulaştırıyor.

Kenya'da çok dikkat etmemiz gerektiği,fotoğraf çekerken dikkatli olmamız, otelde bile ağzımıza su vermememiz sıkı sıkı tenbih ediliyor. Nede olsa hayat standartları Türkiye'den aşağı olan bir ülkeye gidiyoruz.

Bir markete gidip birkaç adet barbunya pilaki ve fıstıklı bar alıyorum, tabi Kenyalı çocuklar için şekerleme. Şekerlemeleri Kenyalı çocuklar için olduğunu öğrenen tezgâhtar kız, hemen bir kilo da kendisi doldurup veriyor  – içimizdeki insani durum-

Ve 19 Ağustos Pazar günü Sadakataşı binasında yol arkadaşlarımla ( arkadaş dediysem hepsi gençler) bir araya geliyorum. Hepimiz Bursalıyız. Tanıyanlar “nasıl yani” diyebilir, Bursa İznik'te evim olduğuna göre ben de yarıbuçuk Bursalı sayılırım, değil mi ama!

Ben, Ümit Bilbay, Mustafa Tarık Kaderli ve Nuh Recep Gür küçük kafilemizi oluşturuyoruz. Bir taksiye binip havalimanına gidiyoruz. THY'nin Airbus 330 u saat 20.00 gibi pistten ayrıldı ve bizim yaklaşık yedi saat sürecek hava yolculuğumuz başlamış oldu.

KİRALIK ÜLKE

Kenya'nın başkenti Nairobi'ye sabaha karşı üç gibi varıyoruz. Hava oldukça serin, çünkü burada kış mevsimi. Fakat kışları bizim güzel İstanbul'umuzun Mayıs'ı gibi. Neyse ben tedbirli geldim, hırkamı giyiyorum.

Hayret Afrika'dayım, ama ortalık pırıl pırıl. En ufak bir çöp ve sıgara izmariti yok. Çünkü ülkede sigara içmek yasak, yahu ne kadar güzel bir şey. Keşke bizde de olsa; tam sabah yürüyüşe çıkıyorsun bakmışsın biri o erken vakitte sigara tüttürüyor, olanca kokusu da sana hücum ediyor, ne fena bir durum

Bizi Abdullah ve Abdülkerim isimli arkadaşlar karşılıyor. Abdullah Kenya'daki kuruluşta yönetici Abdülkerim ise şoför, fakat cin gibi bir genç. Biraz vakit geçiriyoruz: çünkü birkaç saat sonra tekrar uçağa binip Kisumu şehrine gideceğiz.

İlk defa geldiğiniz bir ülke, tabi bizde etrafı seyrediyoruz. Trafik soldan çalışıyor, şoför koltuğu ise sağda, bizim için ters bir durum. Fakat İngilizler böyle yapmışlar.

Efendim, Kenya (Kenya'lılar “Kinya” şeklinde telaffuz ediyorlar, fakat nedense diğer insanlar Kenya diyoruz. Acaba batılılara telaffuzu zor mu geldi? Mesela: Bombay diye bildiğimiz ama aslında Mumbai olan, Kabil değil Kabul olan, Şam değil Dımeşk, Musul değil  -u'nun bir elif miktarı çekilmesiyle- Musıl olan şehirler gibi) Afrika'nın en eski yerleşim yerlerinden biri: zaten insanlığın geçmişi ile alakalı yapılan kazı çalışmaları da bunu gösteriyor. Araplar gelip Mombasa şehrini kurmuşlar. Portekizliler tekrar Araplar derken bölge ( o zaman sınırları çizilmiş bir ülke yok) 1887 yılında bir İngiliz şirketine kiralanır. O gün bu gün ülkenin pek çok şeyi İngiliz usulünde oluşmuş (Trafiği, hukuku, dili vs)

Emperyalizm böyledir, sana bağımsızlığını veriyorum der, fakat aslında seni her taraftan kuşatmıştır, farkına bile varamazsın

İBN-İ HALDUN'UN ÖNGÖRÜSÜ

Ünlü İslam âlimi İbn-i Haldun (1332-1406) 650 sene öncelerde mağlupların, hayat tarzı, giyimler, adetler ve diğer hususlarda her zaman galipleri örnek almaya düşkün olduklarını iddia etmiştir. Bunun sebebi olarak da: nefsin, her zaman, kendisine galip gelmiş ve boyun eğdiği kimsede bir mükemmellik olduğuna inandığını ifade eder. (2)

Buna, zamanımızda “Stockholm sendromu” ya da “tecavüzcüsüne âşık olmak” diyorlar.

İbn-i Haldun'dan yüz yıllar sonra, Aliya İzzet Begoviç savaşın, asıl, ölünce değil, galiplere benzeyince kaybedildiği gerçeğini bizlere haykıracaktır. Savaşlardan galip çıkmış ülkemizin hal-i pür melali ve İngiliz Milletler topluluğuna üye ülkelerin içinde bulundukları durum buna iyi bir örnektir.

İlginçtir: Kenya'da,belgesellerde gördüğümüz toprak zeminli kerpiç evlerde oturan, sefalet içindeki gayr-i Müslim kadınların moda dergilerinden fırlamış gibi giyim tarzları, bu konuda her iki ismi de haklı çıkarmaktadır.

TÜRKİYE İLE KENYA ARASINDAKİ FARK

Doğru, Hıristiyan mı animist mi olduğunu bilemediğimiz kadınlar öyle. Fakat son “İslam Devleti”nden kalan şehirlerde, yatak odalarını sergileyenler gibi bir şeyle de karşılaşmamış olmamız hayli dikkat çekici. Bırakın yatak odasını el ele tutuşan bir çift bile göremezsiniz.

Bizdeki gibi hiç telaşları yok, gayet sakin insanlar. Şehirlerarası yollarda yürüyen insanlar hayli fazla. Hatta ben şöyle bir kanaate vardım: en bol şeyleri, fakirlik ve zaman.

En çok sıkıntı çekilen durum, tuvalet ihtiyacı. Hıristiyan ve yerel dinlerin hâkim olduğu bir coğrafyada hayli zorluk çekiliyor. Bulduklarınız da hem çok sağlıksız hem de su yok. Özellikle bizim gezdiğimiz bölgeler Karadeniz bölgemiz gibi yemyeşil ve ormanlık. Yağmur da bol miktarda yağıyor, hatta biz de kaç sefer sağanak yağmura yakalandık. Sorduğumda, parasızlıktan kuyu açılamadığını söyleyen oldu, fakat başka bir cevap daha geldi: toprağın suyu tutmadığı ve suyun derinlere gittiği şeklinde idi. Ben de gördüm: tam ekvator çizgisinin geçtiği yolun kenarında büyük bir havuz açılmış ve etrafı kalın naylonlarla çevrilmiş idi, yağmur suyunun akıp gitmemesi ve havuzda kalması için.

VE  ALİ

Biraz karışıklık ve sabah namazından sonra Abdülkerim bizi, iç hatlar kapısına bırakıyor. Yarım saat kırk dakika kadar sonra Kisumu'ya varıyoruz. Çıkışta bizi Ali karşılıyor. Ali, bir Arapça okulunun müdürü ve aynı zamanda bizimle ilgilenmesi için görevlendirilen kişi. Onun aracı ile Kitale'ye doğru yola çıkıyoruz. Artık Afrika'nın içlerinde ilerliyoruz. Vızır vızır araç ve motor trafiği hepsi de ters (!) şeritten üzerimize üzerimize geliyor. Biraz gittikten sonra bizi sağlayan araçlardan bir takım hareketler yapıldığını gördüm ve arkadan gelen sesle ayıktım: sol arka teker patlamıştı. İndik yükleri boşalttık, istetmeyi çıkardık o da ne: istetme dediğin kabak bir lastik ve patlak. Lastik söküldü, biri çağırıldı, lastik götürüldü. Lastik geldi takıldı ve yola revan olundu, biraz gittik arkadan yine bir ses lastik yine patlamıştı. Ali sola çekti, ama ne çekme aracın arkası yolda kaldı. Ali'nin hiç acelesi yok, devamlı telefonla konuşuyor. Neyse uzatmayalım bir minibüs gelip bizi aldı. Maceralı bir şekilde Kitale'ye varmış olduk. Bir otele yerleştik, meğer Yahova Şahitlerinin oteli imiş, adamları toplantıda yakaladık. Bu arada şunu da belirteyim, şehrin caddeleri asfalt. Fakat ana caddeden ayrılınca her yer toprak yol.  Özellikle bakındım lakin bir çöp göremedim. Hatta toprak yolların fotoğrafını da çektim. Bir de bizim halimize bakalım: piknik yapanların çöpleri küçük tepeler oluşturuyor. Arkadaş anılarınla beraber çöplerini de götürsene.

Sabah, bayram namazı için otelden alındık ve namaz kılınacak mescide gittik. Mescitte durum şu: en ön saftaki bir kişi teşrik tekbiri getiriyor sonra cemaat, sonra aynı kişi Rasulullah ve ashabına, ensarına, evladına, ezvacına salât u selam getiriyor, ardından cemaat. Böyle devam ederken genç bir imam mihraba geçti, cemaati hiza ve istikamete soktu. Bayram namazı eda edildi ve arkadaşlarla bayramlaştık. İstanbul'dan 4770 km uzakta ve ailelerimizden ve sevdiklerimizden yoksun olarak bayramı karşıladık. Ne demiş Sadi Şirazi:

دلا عيد ست هركسي دست يار هىش بو سد

غريبم , بيكسم, من دست غام , غام دست من بو سد.

Gönül arzu eder ki herkes yârinin elini öpsün

Garibim, kimsesizim, ben gamın elini, gam benim elimi öpüyor.”

Aynen öyle de bizler sıla'dan uzakta bayramı geçiriyoruz.

Mezbahane'ye geçip işimize başlıyoruz. Üçayak kurulup kamera yerleştiriliyor. Görevlilere nasıl kesim yapılacağını iyice izah ediyoruz. Mustafa ve Recep kamera başında, Ümit hisse sahiplerinin isimlerini okuyor, ben tekbir getirip En'am suresinden ayetleri okuyorum ve sonra kurban boğazlanıyor. Allah kabul etsin.

Yapılan şey basit bir hayvan kesme işi değil, bir ibadet. Âlemlerin Rabbinin biz aciz kullarından yapmamızı istediği bir emir. O'nun bu emrine icabet ederek, İbrahim (as) dan bu yana, belki 4000 senedir inananlar bu emri yerine getiriyorlar. Ayette işaret edildiği gibi: “de ki benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi Allah içindir.” (3)

Bu neden böyledir: hangimizin daha güzel işler yapacağını denemek için. (4)

Her anımızın Allah Teâlâ'nın murakabesi altında olduğunun şuuruyla hareket edip, Allah'tan geldiğimizi ve O'na döneceğimizi de unutmamak için. (5)

Şair demiş ya:

“Yılda bir kurban keserler halk-ı âlem ıyd için

Dem be dem, saat be saat ben senin kurbanınım.”

Kurbanların kesimi ve parçalanması bitince sıra dağıtıma geliyor, onu da hallediyoruz. Buradan yani Kitale'den 90 km ilerideki Bugoma'ya geçerek, kalan payları dağıtıyoruz. Gece Kitale'ye geri dönüyoruz. Ali sabah dörtte geleceğini söyleyerek ayrılıyor. Sabah dediği gibi geldi, Bugoma taraflarında bir yere kesim ve dağıtım için gittik. Yahu arkadaş madem dönecektik akşam neden Bugoma'da kalmadık? Her neyse bu günkü (bayramın ikinci günü) programımızı da tamamladıktan sonra, Kisumu'ya doğru yola çıktık. Kisumu'dan uçakla Başkent Nairobi'ye uçtuk ve gecenin ilerleyen saatlerinde otelimize yerleştik. Nairobi rakımı yüksek, dolayısıyla serin bir şehir. Güvenlikte ise son derece sorunlu bir yer. Bu nedenle dikkatli olmakta fayda var. Hemen hemen her pasajın ve iş merkezinin bir veya daha fazla güvenlik elemanı var. Tabi onlara da ne kadar güvenilirse?

Sabah erkenden hava yoluyla Mombasa'ya vardık. Burada bizi, kendisi müderris olan Şerif, otobüs işletmecisi oğlu Hüseyin ve yardımcıları Abdullah karşıladı. Müderris'in yaşı 71, yani Afrika ortalamasının üstünde. Kesim ve dağıtım yapacağımız köye varabilmek için, önce arabalı vapur kuyruğuna girdik. Vapur dedimse bir heyula ve en son bizim arabamız alınıyor. Lakin heyula'nın kapakları Türkiye'dekiler gibi kapanmıyor, açık. Evet evet resmen kapaklar açık gidiyor ve de aracımız ile Hint Okyanusu arasında 1, 1.5 metre mesafe var. Yani bir ters harekette doğru suya gitme ihtimali hayli fazla. Bunları görüntülemek isterdim fakat resim çekmek yasak. Neyse adaya vardık, bu sefer ada'dan köprü ile karşıya geçtik ve menzil-i maksuda ulaştık, ilginç bir yolculuk oldu. Burada da kurbanları kestik ve etlerini dağıttık. Allah kabul etsin.

Mombasa, zamanında Arap tüccarların kurduğu bir şehir, Müslümanların oranı % 70, bu oran Kenya genelinde % 37 civarında. Kenya 580 000 km kare ve 50 000 000 nüfusa sahip bir ülke. Aşağı yukarı tüm Afrika'da olduğu gibi, karışıklıklardan sonra, Jomo Kenyatta liderliğinde 1963 yılında bağımsızlığını ilan etmiş. Kişi başına düşen milli hâsıla bir hayli yetersiz: 1367 $

Aslında Afrika, öyle fakir bir kıta değildi. Tarihte çok zengin devletlere hatta imparatorluklara ev sahipliği yapmış bir kıta. Hatta meşhur seyyah İbn-i Battuta, Malli Hükümdarının, bayramlarda som altınları halka nasıl attığını anlatır. (6)

Fakat 15. yüzyıldan itibaren başlayan köle ticareti, iç savaşlar, azgelişmişlik, kuraklık ve açlık, diktatörlük, terörizm Afrika halklarının geri kalmasında başat rol oynamış.  (bkz: Dr. Mükerrem Miftah, Vuslat Dergisi Ağustos 2018 sayısı)

Milyonlarca Afrikalı, gemilerle Amerika kıtasına götürülmüş ve akıl almaz şartlarda, öz benliklerinden kopartılarak köle olarak çalıştırılmışlardır. Hatta bu kıtaya getirilenler, dünyada mevcut beyaz

insanların tümünün Hıristiyan ve yalnız siyahîlerin Müslüman olduklarını zannediyorlardı. (7)

Artık Afrika'da sadece batılı emperyal güçler karar verici konuma gelmişti. Onlar da kendileri için yani batı'nın refahı için Afrika'yı sonuna kadar sömürmekten geri durmadılar. Kısaca: bugün Afrika'nın geri kalmasının temel sebebi, ta sömürge döneminde tesis edilen siyasi, idari ve ekonomik yapılardır.

Şüphesiz bu bölgelerde her sene kurban kesme faaliyetleri, mahalli halk üzerinde duygusal bir atmosfer oluşturacaktır. Fakat asıl olan, sürdürülebilir ve kalıcı yapıların gündeme alınması ve icrasıdır. Bugünün dünyasında uluslararası işlerin ( özellikle sosyal, tıbbi yardım ve eğitim) çoğunun sivil toplum kuruluşları (STK) eliyle yapıldığı bir gerçektir.  Bu konuda ülkemizin yüz akı kuruluşlarından birisi olan SADAKATAŞI DERNEĞİ, çeşitli organizasyonları ve gönüllülük esası ile bu alandaki eksiklikleri kapatmaya çalışmaktadır. Bizler de maddi ( yetim destekçisi, su kuyuları açma, okul yaptırma, sadaka, kurban ve akika kestirme vs) ve manevi (toplantılarına katılma, yanlarında olduğumuzu hissettirme) yardımlarımızla bu güzide kuruluşumuzu desteklemeli, hayırlı işlerine vesile olmalıyız. Sadakataşına bu kutlu yürüyüşünde başarılar ve kolaylıklar dilerim. Yolları her daim açık olsun!

MEHMET BARAZİ

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Paylaş:

Naif ve estetik yardımlaşma kültürünü, ‘sadaka taşları’ modelini örnek alarak canlandırmak.
Tüm dünya yoksulları, garipleri, yetimleri için kalıcı projeler üretmek.
Kuraklığın hüküm sürdüğü, yer altı ve üstü sularının kirli olduğu coğrafyalarda temiz, içilebilir su kuyuları açmak.

Devamını Oku
Sosyal Medya Bilgileri

İletişim Bilgileri
  • Kısıklı Mahallesi. Ferah Caddesi. Numara : 6/B Uskudar / ISTANBUL / TURKEY
  • +90 216 614 04 61
  • sadakatasi@sadakatasi.org.tr

Copyright 2018 Sadakataşı. Tüm Hakları Saklıdır.

Design by Tuşsesleri.